Sanatın Resimden sonra Fotograf Makinasıyla başlayan büyük dönüşümü, Haraketli fotograf (film) ile başkalaşırken bilgisayar, internet ve nihayet elde kamera çekilebilen Video (Sinemaya) kadar evrilmesi tabii ki sanata bakışı komple değiştirecekti.
21.yüzyıl insanları, arada geçen sadece 1 yüzyıl süreçde algılarıyla oynanan deneysel hayvan misali, hem sanattan beklentisi hem de etkisiyle perdenin arkasından sahneye çıkmıştır. Artık seyirciler de topyekün sahnedeler fakat o da ne!?
Adım atacak yer yok.
Peki gösterinin "bir yerde" yapılması gerekli mi, artık değil çünkü "sanal alem" (hatta metaverse's) denilen dijital gerçeklikte -her yer gerçek-
Dünya esas şimdi: bir Oyun Alanı
Herkes Oyuncu olduğunu bildiği bu tiyatro sahnesinde kendine verileni oynarken (kader ya da yazgı olarak kabul edilmiş?) kitleler sanat ürettiği zannıyla birden kendisini yönetmen, sahne tasarımcısı, fotografçı ve hatta tüm ekibin kendisi olarak görmeye başlar. Devamında kendince hazırladığı bu gösteriye -davetiye-sinde;
yalvar yakar, beni görün bana bakın, ürünüme (olası ünüme) bakın mealinde yaldızlı dijital sosyal medya davetiyeleri...
Fakat yine bir şaşkınlık, çağrıda bulunduğu herkes onu kendi sanatına çağırıyor! Alıcı yahut şovu "izleyecek" kitlelerin çoğunluğu kendi gösterisini hazırlamakla ve servis etmekle meşgul :
"Hiçliğe"
İşte; hiç'liğin içinin dolması durumu.
VAR zaten ful doludur. Ama hiç'i tarif etmenin dayanılmaz zorluğunda artık Hiçlik'in içeriği hazır!
Çöplüğe döndürdüğü dünyadan sonra dijital dünyayı da çöplüğe çevirmek, tam da insana göre.
Virüs gibi doğa yerine birbirini taklit etmeceler.
Sadece 1 yüzyılcık! Duvardaki "hareketsiz" resim: bir An, nasıl da yüzyılları barındırıyordu halbuki.
Hatta fotoğraf bile hareket' e geçene kadar ne kadar da masumdu...
Ta ki fotoğrafları arka arkaya hızla sıralayıp (bir hayat gibi) Ayna tutana dek :
FİGÜRANLARA
Oysa figüranlıklarıyla avunmaktaydılar. Ne zamanki perdede diğer yaşamları gördüler, izlediler, sahte de olsa izledikleri
"izleyici" "olmanın o gizli, gizemli, saklayıcı kisvesi altında...
Artık bir Resim'e bakıp enazından birkaç dakikasını ayıracak derinlikte insanı nerede bulabilirdiniz. Okunmayan kitaplar gibi (buna rağmen eleştiri hadsizliğinde bulunulan) sanat eserleri, her biri -tarihte- bir çizelgeye hapsedilmiş (ve bir kategoriye tutturulmuş) bu tutsak haliyle kitlelerin eleştirisiyle karşı karşıyaydı.
Giyom Tell 'in kafasına elma koyduğu cocuğuydu sanki. Hayatlarıysa, kelime olarak bile sanatın anlamını- hiç düşünmemiş kitlelerin, torba gibi büzülemeyecek boş konuşan ağızları ve dudakları arasındaydı. Ne hazin.
Kitleler -hareket- ile büyülenmişti. hareketli resimler artık donuk değil, seyretmek için hiçbir koşul gerektirmiyor üstelik.
Tembelliğin kurbanı insanlık için ne de uygun bir makinaydı icad edilen:
Film makinası.
Hem felesefenin, hem sanatın teorik olarak bittiği 1900 lerin başında yapılması, bu makinanın!
2000 lerdeki makinalarımızla benzer değil mi : Robotlarla.
Bir uyuşturucu gibi seyredilen "başkalarının" hayatından (kendini unutmanın, yok saymanın, hiçliğin en güzel makinası film makinasından)
Bizim yerimize düşünmesini ve herşeyi yapmasını istediğimiz, beklediğimiz robot (makinalarına)
Kendinize ihtiyaç kalmadı,
kendinizi yok sayın tamam ama, bedeninizi çöp diye atmanın bir yolu olmadı mı bu! Harekete programlı bedenleriniz için, hareketi dahi makinalara yıkmak. Ama kaçamadığınız "gerçeklik"
TEK GERÇEKLİK bedenleriniz için tam bir hapishane.
Böyle düşünüyor, böyle istiyordunuz:
VERİLİ OLAN GERÇEKLİK yerine
kendi yarattığınız sahtelikte (Sanallıklarda) yaşamak!
Yaşamak eskiden farklı anlamdaydı. Tek ve bir olan yaşam, çoklu sanal dünyalarda yaşama ihtimalinden beri manipüle edilmiş oldu.
Yaşam DOĞADA hep Bir kaldı (kalacak)
ama
İNSAN DA ONUN DIŞINDA.
Ölemiyorsunuz bile,
Eylül 2020