Suphesiz, anlayabildikleri icin.
Sozcuklerin -ilk -ine gidebildikleri, zamansız yasadiklari icin. Insanlik bazen onların anlamlarini farklılaştırsa bile, onlar hep var! Anlamlar, gelişerek, degiserek sozcukte yasar ve onun ötesinde de bu sayede geçer. İskeleti olan sozcugun ruhudur anlam ve sinirsiz, sonsuzca hukum sürer. Bu yüzden
anlamı anlayanlar, dogayi da anlamis olur. İkisi de sonsuzluğun gerçekten yasayan, hep yasayan örnekleri olarak gozumuzun onundedirler.
Tipki tabiatin, her bir an-in guzelligini, farkina varana göstermesi gibi, anlam da kelimelere yeteri değere verene, uçsuz bucaksiz bir alan sunar. Burada genişlik, uzunluk ya da uzak/yakin kavramları barınamaz. Hersey kavram ustundedir ve bir kelime bile bir cümlede ebediyeti yasatir.
Yazabilenlerin demirbasidir O, yasayisi! Tüm yasamlarin roman gibi akisi ya da bir film gibi yasanisi, an-larla dolu olusu da bundandır.
Anlam cogu kişiye ulaşmaz, kendini agirdan satar, önce, kendisini hayatinin merkezine konulmasini bekler, kişiden! Anlam, hayatin da anlamı değil midir...!
O, kitapları meta gibi alip satanlardan muzdarip, bir de kelimelerle bilir bilmez oynayıp hokkabazlık etmeye calisan cagin felsefeci müsveddelerinden. Aydın taklidi yapan edebiyatçı, romantizmi yazabildiğini sanan sairlerden... Sanatciyim diye geçinen bu tayfalara `gorunmeyecektir` tabi. Halbuki saklamaz kendini hiç anlam, gerek de duymaz, hissedebilen icin hep seffaftir.
Küser ama o, dekor yapılmaktan, bilgili gorunmek, gösterilmek istenen mekanlarda; bir tablo gibi karsidan bakılmaya tahammulu yoktur. O hem renktir de fakat renkte anlam sinirli değil midir, nasıl bir renkte olsun. Bir nota gibi kulaktan kulağa aktarilir ama nasıl sadece bir melodiye hapsolsun.
O, kelimeleri çocukları gibi sevenlerle haşır neşirdir. O, kitaplarıyla dans edenleri, yazdıkları -bir- ile bütün anlamları barındırabilenleri, doğayı türlü türlü anlatabilenleri sever. Onlar için sunacağı kelimeler, sonsuzluğun timsalidir işte!
Kelimeler ile kafiye yapmayı sevenleri de sever tabıı ki.;
`az kelimeyle çok hayati` anlamlandırmaya calisanlar saygı duyar. Kelimeyi bilenleri, o da iyi bilir, yasatir kendi ile, binlerce yil. O, insanliga inat `anlamini`, asloldugunu, olusunu ve `olduğu gibi olusunu` asla kaybetmez.
Bunun içindir ki kimse `yok` deme cüretini gösteremez, nasıl desin ki; kendini inkardir bu! Kendi anlamsizliklarini, ya dünyaya ya da gucleri yettiğince kelimelere yüklemeye calisir iste bu insanlık! Kendisini anlamlandıramayan, nasıl her kelimenin anlamini, hakkini versin.
Bu yüzden anlam, kendine bicilmis olanla, yakistirilanla ve yanlisliklarla ilgilenmez, haklı olarak.
O basilip bir kenarda bekleyen, sayfalar yuzyillardir hiç cevrilmemis, hatta kesimleri bile yapılmadan bir yiginin içinde, sirasini ve anlam bulmayı bekleyen - bir kitapcigin içinde – tiptipki Alaaddin`in sihirli lambasındaki dilekleri gerekleştiren dev gibi, bekleyendir!
O, yasayandir, o tamlanan! Artık yazandan geçirimsizdir, cunku `tam` anlamini kazanmistir, tam bagimsizligini haketmistir. Verecekleri çoktur. Anlama burundugunden, yine anlamı kavrayanlarin karsisina bir gunes kadar buyuk, net ve isikla parlayarak cikacaktir.
Dil ile isi yoktur, yeryüzünde bilinen her dilde mutlak karsiligi vardir onun. Bu yüzden de emek verenlerin, sabredenlerin, erenlerin de hakkidir.
Kendi anlamı ile hakettigi ``hurlugu`` artık tüm anlayanlarda yasayarak hukum sürecek, hem de kendi hurlugunu onlara yasatacakir.
Cunku bazilari icin, odalardaki oksijendir, kelimelerden yapili evlerde yasayanlarla birliktedir ve onları gunbegun daha yuksege cikarir. Kelimeler evrene yayilir; ve bazilarini da yanında goturur, hep yukarılara!